La Casa de Papel Salvador Dali
Doğum tarihi: 11 Mayıs 1904, Figueres, İspanya
Ölüm tarihi ve yeri: 23 Ocak 1989, Figueres, İspanya
Salvador Dali Kimdir ?
Kendini; “Tanrı’ya inanıyorum ama inançlı değilim”
sözleriyle tanımlamıştır Salvador Dali, dünyanın en ünlü yabancı ressamları
arasında yer almaktadır. İspanyol kökenli olan sanatçı, ressam, heykeltıraş,
fotoğrafçı ve filmci gibi unvanlarına sahiptir. Sanata olan bu düşkünlüğünün yanında
bilime de merakı büyük olan Dali, hayatının büyük bir bölümünü canlıların
genetik yapısını oluşturan DNA ile ilgili tablolar yapmaya ayırmıştır. DNA’nın
yapısında yaratılışın sırrı olduğunu düşünen Dali, büyük aşkı Gala ile olan ilişkisini
de bu sırra benzetir.
Salvador Dali, Sanatında birçok ünlü ressamın etkisinde kalsa da, her zaman
kendine özgü bir tarzı olan Salvador Dali, hem resmettiği tablolarla hem de sıra dışı
kişiliğiyle her zaman dikkatleri üzerinde toplamayı başarmıştır. Bu ilgi
elbette sadece olumlu yönde olmamış, negatif yönü de olmuştur. Bazı kitleler Dali’nin sanat anlayışını
ağır bir dille eleştirmiştir. Ancak bu yergiler onun tablolarının daha çok
duyulmasına ve dünya çapında ses getirmesine neden olmuştur. Salvador Dalinin, Ünlü ismin en
meşhur tablosu 1931 yılında yaptığı "Belleğin Azmi " adlı eseridir. Şimdi
gelin ressamlar arasında çok farklı bir yere sahip olan ve “sürrealizm benim”
diyen Salvador Dali’nin hayatı hakkında kısaca bilgi edinelim.
Salvador Dali Kimdir?
Salvador Dali Kimdir, Sürrealist bir ressam olan Salvador Dali, 11 Mayıs 1904 tarihinde,
İspanya’da dünyaya geldi. Tam adı Salvador Domingo Felipe Jacinto Dalí i
Domènech’tir. Babası Salvador Dalí i Cusí ile annesi Felipa Domenech Ferres’in
bir çocukları doğmuş, fakat Dali’nin doğumundan 9 ay önce ölmüştür. Ailenin
ikinci çocuğu olarak dünyaya gelen Salvador Dali, bu olayı çok yoğun bir şekilde
hissetmiştir. İlk çocuklarının çok küçük yaşta kaybedilmesini bir türlü
kabullenemeyen aile, Dali’nin yanında sürekli ondan bahsediyor ve sık sık
mezarlık ziyaretine gidiyorlardı. Bu durum zamanla Dali’nin kişiliğini
sorgulamasına, sürekli hayatlarında olan ölmüş abisinin gölgesini hissetmesine
sebep oluyordu.
Dali ilerleyen yıllarında, çocukken yaşadığı bu psikolojik
ruh halini şu sözleriyle anlatır; “Doğar doğmaz tapınılan bir ölünün ayak
izlerinden yürümeye başladım. Beni severken hala onu seviyorlardı aslında.
Belki de benden çok onu.. Babamın sevgisinin bu sınırları yaşamımın ilk
günlerinde itibaren çok büyük bir yara oldu benim için.” Dali’nin küçük yaşta
yaşadığı, belki de travma olarak nitelendireceğimiz durum onun karakterinin
şekillenmesinde etken oldu. Sürekli ölen abisinin yasını tutan ebeveynlerinin
dikkatini çekebilmek için yapmadığı şey kalmıyordu. Histerik davranışlar,
teatral hareketler bunlardan sadece bazılarıydı.
Salvador Dali’nin Hayatı
Oğlunun resme yeteneği olduğunu fark eden annesi, 10
yaşındayken bir resim okuluna yazdırdı. 15 yaşına geldiğinde ise ilk resim
sergisini açtı. 1921 yılında annesini kaybedince, ertesi yıl Madrid’e taşınarak
eğitimine buradaki bir okulda devam etti. Eserlerini dadaizm ve kübizm tarzında
veren Dali, o dönem bu teknikler Madrid’de yaygın olmadığı için, sanat
camiasında hemen dikkat çekti. Katıldığı anarşist eylemler nedeniyle bir süre
tutuklanarak hapis yatan Dali, serbest kaldıktan sonra okula tekrar döndü.
İlk kişisel sergisini Barcelona’da açan Dali, 1926 yılında
Paris’e giderek çok sevdiği Pablo Picasso ile tanışma fırsatı buldu. Yaptığı
resimler her zaman dikkat çekip, eleştirilen ünlü ressamın bundan sonraki
eserlerinde, Picasso’nun etkisi belirgin oldu. Daha önce de bir kez
uzaklaştırma alan Dali, bu kez okulundan tamamen kovuldu. Ardından askerlik
görevi için çağırıldı. 1927 yılında askerlik hizmetini tamamlayan Dali, Luís
Montanyà ve Sebastià Gasch ile birlikte, Sanat Karşıtı Katalan Manifesto‘sunu yazdı.
Bu bildirinin amacı sanatta modernizmi ve fütürizmi savunmaktı.
1929 yılında ona şöhret kazandıracak olan, Bir Endülüs
Köpeği adlı kısa filmini çekti. O yıl yeniden Paris’e giden Dali, sürrealist
akımın önde gelen sanatçılarından André Breton ve Paul Éluard ile tanıştı.
Ancak bu tanışmanın yanında bir de ilerleyen yıllarda Dali’nin hayatını
birleştireceği, Éluard’ın karısı Gala yer alıyordu. Tanıştıkları ilk andan
itibaren birbirlerinin ilgisini çekmiş ve tutkulu bir aşk yaşamaya başlayan
ikili, 1934 yılında evlendiler. 1958 yılında ise Katolik düğünü yaparak
nikahlarını tazelediler.
Salvador Dali’nin Sanatı
1934 yılında New York’ta açtığı sergi büyük yankı uyandırdı.
1936 yılında Londra Uluslararası Sürrealist Sergisi’nde yaptığı konuşmaya;
dalgıç tulumu giyip, elinde bilardo ıstakası tutarak çıktı. Dali bu
davranışıyla, hayatı boyunca sadece sanatıyla değil enteresan kişiliğiyle de
dikkatleri üzerinde topladığını gösteriyordu. 1937 yılında dönemin ünlü
komedyenleri Max kardeşler için bir film senaryosu yazdı. O yıllarda İspanya’da
süren iç savaş General Francisco Franco’nun zaferiyle sonuçlandı ve Dali,
faşist rejimi desteklediği yönünde açıklama yaptı.
Bunun üzerine sürrealizm sanatçıları tarafından ölene kadar
sürecek bir çatışma başladı. II. Dünya Savaşı’nın etkisinin yoğun olduğu bir
zamanda eşi Gala ile birlikte ABD’ye taşındı. Burada ünlü animasyoncu Walt
Disney ile birlikte Destino adındaki çizgi filmi yaptı. 1949 yılında memleketi
Katolanya’ya yerleşti. Tüm bu olaylar olurken eşi Gala onun hep yanındaydı.
Tanıştıkları ilk günden itibaren hayat kaynağı, arkadaş, dost, model ve ilham
perisi olan Gala, Dali için vazgeçilmez bir kadındı. Bundan sonraki dönemlerde
eserlerinde DNA, atomik çözünme, hiperküp gibi modern bilimin bazı kavramları
yer almaya başladı. Hiroşima’da gerçekleşen nükleer faciadan oldukça etkilenen
ünlü ressam, “nükleer mistisizm” adını verdiği bu dönemde; tuvale boya
fırlatma, optik yanılgılar ve hologram gibi teknikleri deniyordu.
Resimlerinde sürrealizm, dadaizm, kübizm, modernizm gibi
akımları kullanan Dali, ressam kimliğinin yanında; heykeltıraşlık, filmcilik ve
fotoğrafçılıkla da ilgileniyordu. İlgilendiği bir diğer konu ise bilimdi. Dali
özellikle Hiroşima faciasından sonra bilime ve DNA’nın yapısına merak sardı.
Ondan sonraki sanat hayatı boyunca DNA konusu Dali’nin sanatının ana parçası
haline gelmişti.
Dali, 1962 yılında Barcelona sel felaketinde hayatını
kaybeden binlerce kişinin anısına bir tablo yaptı. 3 X 3,5 metre boyutunda olan
ve “Galacidalacidezoksiribonükleikasid” adını verdiği tabloda bilim ile dini
bir arada anlatmaktadır. Okunuşu oldukça zor olan tablonun hece hece anlamı ise
şu şekilde;
Gala; hayatının aşkı, eşi
El Cid; 11. yüzyılda Berberilere karşı savaşmış İspanyol
kahraman
Ala; Allah’ın kısaltılmış hali
Deoksiribonükleikasid; DNA’nın açık halidir.
DNA’nın yapısını karısı Gala ile olan ilişkisine benzeten
Dali bunu; “Tıpkı Gala ve benim gibi birbirine tam uyan bu iki yarı, hiç
şaşmadan bir açılıp bir kapanıyor. Hayat, deoksiribonükleik asidin mutlak
kuralına dayanıyor, kalıtıma o karar veriyor.” sözleriyle anlatıyor. Ünlü ismin
bilime merakı sadece moleküler konularda değildi. Matematik ve fizik konularına
da büyük ilgisi vardı. Hatta 23 Ocak 1989’da hayata veda ettiğinde, hasta
yatağının yanında Erwin Schrödinger ve Stephen Hawking gibi bilim insanlarının
kitapları bulunuyordu. Stephen Hawking’in hayatı hakkında bilgi almak için
buraya bakınız.
Salvador Dali’nin Eserleri
Salvador Dali döneminde zevksiz bir soytarı, dine saygısı
olmayan bir insan olarak nitelendirilse de, eserleri şu an dünyanın en önemli
yapıtları arasında yer alıyor. Dali’nin çoğu Figueres’deki Dalí Tiyatrosu ve
Müzesi’nde yer alan 1500 tablosu bulunuyor. Tablolarının haricinde heykelleri,
taş baskı eserleri ve kitap illüstrasyonları bulunmaktadır. Dali’nin bilinen
tabloları arasında; Belleğin Azmi, Yanan Zürafa, Çarmıha Gerilme, Picasso
Portresi, Atomik Leda, Haşlanmış Fasulyeli Yumuşak Yapı, Yeni İnsanın Doğuşunu
İzleyen Jeopolitik Çocuk, Uzay Fili, Büyük Mastürbatör,
Galacidalacidezoksiribonükleikasid, St. Anthony’nin Baştan Çıkışı, Camdan Bakan
Kadın ve Kendi Namusu Tarafından Arkadan Tecavüze Uğrayan Genç Bakire yer
almaktadır. Sanatçının resmettiği en önemli tablolarından birkaçını sizlerle
paylaşalım.
Belleğin Azmi (Eriyen Saatler)
Orijinal adı Katalanca’da La persistència de la memòria olan
Belleğin Azmi tablosu, Eriyen Saatler olarak da bilinmektedir. Dali’nin 1931
yılında, yağlıboya olarak yaptığı tablonun gerçek boyutu 24 X 33 cm’dir. Şu an
New York’taki National Museum of Art’ta sergilenen tablo gerçeküstücülük
akımıyla yapılmıştır. Tablonun konusu ise; yumuşaklık ve sertlik anlayışının ön
planda olduğu cep saatleridir. Tablonun ortasında bir insan figürü yer
almaktadır. Dali’nin farklı tablolarında da yer verdiği bu figürle, kendini
tasvir ettiği düşünülmektedir. Sol tarafta üzeri karıncalarla kaplı turuncu bir
saat yer alır. Dali’nin bu ayrıntıyla, kadın üreme organlarını ve ölümü simgelediği
şeklinde yorum yapılmaktadır.
Haşlanmış Fasulyeli Yumuşak Yapı (İç Savaş Öngörüsü)
Dali’nin 1936 yılında, henüz İspanya’daki iç savaş
başlamadan önce yaptığı bu tablo, onun öngörü yeteneğinin ve kehanetlerinin ne
denli güçlü olduğunu gösteriyor. Şu an Philadelphia Modern Sanatlar Müzesi’nde
yer alan tabloda haşlanmış büyük bir fasulye, sanki kollarını bacaklarını
ayırmış, kendi kendini boğmaya çalışıyor gibi bir izlenim var. Kocaman bir
figür şeklinde betimlenen bu eser, savaştan 6 ay önce tamamlandığı için,
Dali’nin kahin güçlerinin de olduğunu düşündürmüştür.
Yanan Zürafa
1937 yılında yapılan ve gerçeküstücülük akımıyla resmedilen
tablo, şu anda Kunstmuseum Basel’de sergilenmektedir. Tabloda iki tane kadın
figürü vardır. Arka tarafta yer alan kadının, sırt kısmı iskeletlerle
desteklenmiştir. Dali bu detayla toplumun hatalarına ve zayıf bakış açılarına
ışık tutmak istemiştir. Yanan zürafa ise Dali’nin yine savaş önsezilerinin bir
göstergesidir. Tablo hakkında yapılan bir diğer yorum ise; bu kadınların savaşı
haber veren ölüm melekleri olduğu yönünde.
Atomik Leda
Salvador Dali’nin hayatının bir bölümünde, yoğun bir şekilde bilimle
ilgilendiğinden bahsetmiştik. İşte bu tabloda bilimin yansımalarını görüyoruz.
Dali Tiyatrosu ve Müzesi’nde yer alan tabloyu, mitolojiye meraklı olan herkes
bilir. Sparta Tanrıçası Leda, tanrılar tanrısı Zeus’u güzelliğiyle etkiler.
Zeus bir gün kuğu kılığına girerek, Leda’ya sahip olur. Bu birliktelikten iki
çocuk dünyaya gelir. Çocuklardan biri Truva Savaşı’nın başlamasına sebep olan
Helen’dir. Tablonun alt kısmında yer alan yumurta kabuğu Helen’i temsil ediyor.
Tablonun asıl özeliği ise; Dali bilime merak sarınca atom parçalarının
birbiriyle hiç temas etmediğini fark eder. Tabloyu dikkatli bir şekilde
incelerseniz, hiçbir parçanın, birbiriyle temas etmediğini görebilirsiniz.
Picasso Portresi
Dali, çok sevdiği ve saygı duyduğu Pablo Picasso ile ilk kez
Paris’e gittiğinde tanıştı. Sonrasında sanatında Picasso’nun etkisinde kaldı.
Ancak iki iyi dostun, çok uzun sürmese de bir dönem araları bozuldu. Bunun
sebebi ise Picasso’nun kendini komünist olarak tanımlamasıydı. Dali ise o
dönem, gerçekten faşist olduğundan mı yoksa, dikkatleri üzerinde toplamak
istemesinden mi bilinmez, faşizmi destekledi. Çok sevdiği arkadaşını anlattığı
bu tabloda ise, Picasso’nun kıvrak zekasını beyninde toplanan bir sarmal olarak
betimliyor. Harikulade sanatı ise, kaşık olarak ağzından çıkıyor.
Resmettiği her tablo olay yaratan ancak sanatseverler tarafından
çok önemli bir yeri olan Dali’nin hayatından bazı kesitleri sizlerle paylaştık.
Onu anlatmak en az anlamak kadar zor. Bir insan rüyalarını ve bilinçaltını
tuvale aktarabilir mi? İşte Dali bunu o kadar harikulade bir şekilde yapmış ki,
hayran kalmamak elde değil. Sevecen halleri, her zaman farklı olan
davranışları, şaşırtıcı açıklamalarıyla yaşadığı döneme damgasını vuran
Dali’nin hayatı gerçekten ilgi uyandırıcı. Davranışlarında mantık ararken, aynı
zamanda ona hak veriyorsunuz. Hani derler ya akıllı olup dünyanın kahrını
çekeceğime, deli olup dünya benim kahrımı çeksin diye. İşte Dali sanırım
hayatında bu görüşü benimsemiş. Fırçasını muazzam bir şekilde kullanan
Dali’nin, daha 16 yaşındayken günlüğüne yazdığı şu sözleri hayatının özeti
niteliğinde;
“Bir dahi olacağım,dünya bana hayran kalacak. Muhtemelen hor görüleceğim ve anlaşılmayacağım, ama bir dahi, büyük bir dahi olacağım.”
Yorum Gönder